Sayfalar

26 Mart 2014 Çarşamba

DÜŞ - TİLKİ * Ted HUGHES

Bu gece yarısı anının ormanını düşlüyorum:
Yaşayan başka bir şey var
Saatin yalnızlığının ve parmaklarımın
Kımıldadığı şu boş sayfanın dışında.

Tek yıldız görünmüyor pencereden:
Daha yakın, karanlıkta
Daha derin bir şey
Yalnızlığın içine doğru ilerliyor:

Soğuk, karanlık kar kadar ince,
Bir tilkinin burnu değiyor dala, yaprağa;
İki göz bir devinimi belirtiyor,
Durup yeniden birer birer

Açık seçik izler bırakıyor karın üzerinde
Ağaçlar arasında, sonra dikkatle
Topal bir gölge bacağını sürüklüyor
Ve açıklığa çıkmaktan korkmayan

Bir gövdenin boşluğunda, bir göz,
Büyüyen derinleşen bir yeşillik,
Parlak, dikkat kesilmiş,
Kendi işini görürken, birden,

Sıcak, keskin tilki kokusuyla
Kafadaki karanlık boşluğa yerleşiyor.
Pencere hâlâ yıldızsız; saat işliyor,
Sayfa artık boş değil.

15 Mart 2014 Cumartesi

TAŞLAR * Erik STINUS



Taşlarda ara sıra
bir devinim
görürsün,
dilsiz,
     ama çok şey anlatan:
bu sensin,
silah kullanıyorsun,
savaştasın yırtıcı hayvanlarla,
yuvana dönmüşsün dinlenmek için,
evini yöneten
sıcaklığa doğru
uzanmış elin.
Birlikte durmuşsunuz da
orada,
sen ve çocukların,
Haykırıyorsunuz,
koca bir yazın sesleri
ışığa karşı
yükselen külrengi,
                          pıhtılaşmış,
sessizlik içinde tutsak:
taşlar.

Pol Tergejst













DÜŞ VE ŞİİR * Hu ŞÖ

Hep bilinen yaşantılar,
Hep bilinen imgeler.
Nasılsa bir düşte birleştiler,
Sonsuz yeni biçimlerle.

Hep bilinen duygular,
Hep bilinen sözcükler.
Nasılsa bir şairle buluştular,
Sonsuz yeni şiirlerle.

Sarhoş olunca anlar insan şarabın gücünü,
Aşka düşünce aşkı:
Siz benim şiirlerimi yazamazsınız
Ben sizin düşlerinizi göremem.

Ben Goossens











14 Mart 2014 Cuma

GÜNLER NE KADAR * HERMANN HESSE



                               Ne kadar üzüntülü geçiyor günler
                                    Artık ne ateşler ısıtır beni,
                               Ne güneşler yüzüme gülümser,
                                Boş, dünyadaki bütün şeyler,
                            Bütün şeyler soğuk, insafsız şimdi.
                             Ve sevdiğim pırıltılı yıldızlar benim
                                 Tesellisiz bakar durur halime.
                              Tâ sevginin ölebileceğini sezdiğim
                                    Zamandan beri kalbimde.


Sürrealizm






EVRENİ SEVMEK Kİ...Ahmet Muhip DRANAS

Aç mısın kardeşim, gel olanı bölüşelim,
Ama şiirlerimle seni doyuramam ki;
Ta, yıldızlara değin uzansa bile elim,
Daha ötelerine, daha...buyuramam ki.
 
İnsanı insan diye sevmişim, hep severim;
Ve onu tanrılara karşı bile överim.
Ben bütün bir evreni sevmişim; alın terim
Var evrende; öz, üvey diye ayıramam ki.
 
Güzellikleri alır satarım, gelişim bu.
Güzel tellalıyım ben; alan var mı? neşem bu.
Güzel'le yüceltirim insanlığı, işim bu,
Çirkini, kabayı ve hamı kayıramam ki.
 
İnsanoğulluğunu kulluk diye almışın!
Düşüncenin orakla biçilmesine karşın
Bir geleceğin dulda düşlerine dalmışın;
Bu derin aldanıdan seni uyaramam ki.

Kim zafere erecek? Zafer ne? Bir akşamda
Güneşi bağlamaksa geceye karşı, ya da
Haykırmaksa, gür... varım, bir güldür açan, ama
Kini bir hançer gibi kından sıyıramam ki.
 
Hep Tanrı mı gerek, ey tapınağı dünyanın,
Özgürlükler üstünde?... Bir yüce aramanın
Yıldızsal kulesinden sesleniyorum: kalkın!
Duyuramam ki ama beni, duyuramam ki...
 

Oleg Oprisco






8 Mart 2014 Cumartesi

AYRINTILAR İLAHİSİ * GÜLTEN AKIN

Ben neyi kimden aldım, nerden aldım
her şeyi bir yerden aldım
yorgunum yorganım uzakta dışarda
sabrımı bolca verdiler içerden aldım

sözler gelip geçsin diyedir, öfke sen bekle
örselendim ağrıdın oyuldun, henüz değil ölüm
ten bekle
bağırmalıyım, çığlığım kıştan ilk yaza değmeli
A yasak, hayır korkulu, evetten usandım

Mecnun masaldan atılmış -tele şov-
milyonla kopyeye bölünmüş Leyli
suretler ne gülümseyiş ne sır ne şaka
sandım ki gülümser maskeleri
suretler sandım

durur muydum bu gömütlükte neyim var
tuhaf dedi çılgınca tuhaf
ayrıntılar, paslı sürgüler, yosunlu taşlar
ya altındakiler ardındakiler
Gültene kandım



Kate Bergin








Pencere * Furuğ FERRUHZAD


.......
Oyuncak bebeklerin ülkesinden geliyorum ben
Bir resimli kitap bahçesinde
Kâğıt ağaçların gölgesi altından
Toprak yollarında geçip giden
Kurum mevsiminden, kısır aşk ve dostluk deneylerinin
Sıralarında veremli okulların
Alfabelerin soluk harflerinin büyüdüğü yıllardan
Ve karatahtaya taş sözcüğünü yazar yazmaz çocuklar
Ulu ağaçlardan sığırcıkların çığlık çığlığa kanat çırparak
Uçup gittikleri
O andan
Etobur bitkilerin köklerinden geliyorum ben
Ve hâlâ başım
Dopdolu
Bir deftere toplu iğnelerle
Çakılan
O kelebeğin yabancı sesiyle
....

Vito Campanella








GÖRÜNDÜĞÜ GİBİDİR DÜNYA * Miguel HERNÁNDEZ



Göründüğü gibidir dünya
sergilenmiş beş duyumun
ve seninkilerin önünde,
benimkilerin kıyıları olan.
Değil bizimkisi
ötekilerin dünyası:
Aynısı değil.
Ben yatağıysam suyun,
seninle ırmağız ikimiz
derinleştikçe daha 
usul ve kıpırtısız görünen.
Görüntüleri yaşamın:
aynı anda ulaşır ikimize
ve kendimizi bırakmış bulur bizi,
ikimiz birden aynı ritme.
Ama her şey bizim
kendi çılgınlığımızdan doğar.
Hava, onu soluyan
yüreğimin büyüklüğünde
ve güneş sanki ona
meydan okuduğum ışık gibi.
Gözümüz görmeden kimseyi
hep karanlık hep gönülsüz
yalnızca içimize çevirdik bakışı 
en içerdekini görmeye.
Çaba ve aşk gerektiriyor
seni böyle benimle görmek;
nasıl birlikteyse suyla kum
hep bir arada, öyle görünmek.
Ne kimse beni gerçekten görecek
ne de kimse benim gördüğüme benzeyecek.
Göründüğümüzden bir fazlasıyız,
düşünebildiklerimizden bir eksik.
Başımıza gelenlerden biri
fark edilmeden gelir geçer.
Ne kimse gördü bizi, ne de biz
kimseyi, görmeyen gözlerimizle.